Zeytin dalı neden kırılıyor?

Zeytin ağacı, yalnızca bir tarım ürünü değildir. O, bu toprakların belleğidir.

Zeytin ağacı, yalnızca bir tarım ürünü değildir. O, bu toprakların belleğidir. Türkiye’nin dört bir yanına yayılmış milyonlarca zeytin ağacı, hem ekonomik hem ekolojik açıdan stratejik birer değerdir. Ancak son dönemde çıkarılan yasal düzenlemelerle zeytinlik alanların maden ve enerji yatırımlarına açılmasının önü “kamu yararı” gerekçesiyle açılmıştır.

Bu yazıda, zeytin ağacının korunması gerekliliğini verilerle, dünya örnekleriyle ve sürdürülebilirlik ilkeleriyle birlikte değerlendirmek istiyorum.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında, Atatürk’ün 1929’da verdiği talimatla Türkiye’de zeytincilik bir kalkınma projesi olarak ele alındı. 1937’de Bornova Zeytincilik Araştırma Enstitüsü kuruldu, üreticilere bakım zorunluluğu getirildi. Atatürk’ün ısrarla üzerinde durduğu 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun, vefatından iki ay sonra 1939 yılında çıkarıldı. Bu yasa, zeytinliklerin korunmasını yasal güvence altına alan nadir düzenlemelerden biri olarak hâlâ yürürlüktedir.

Yasanın 20. maddesine göre, bir alanın zeytinlik olarak tanımlanabilmesi için aynı parselde en az beş zeytin ağacının bulunması gerekir. Ayrıca bu madde, zeytinlik sahalarının yakın çevresinde (3 kilometreye kadar) toz, duman ve atık çıkaran tesislerin ve hayvancılık işletmelerinin kurulmasını da yasaklamaktadır. Bu sınırlamalar yalnızca tarımsal verimliliği değil; toprak, hava ve su kalitesinin korunması, biyolojik çeşitliliğin sürdürülmesi ve kırsal yaşamın devamlılığı gibi birçok kamusal faydayı da gözetir. Dolayısıyla, zeytinlikler konusu yalnızca özel mülkiyet veya üretim meselesi değil, planlama ölçeğinde stratejik bir doğal varlık yönetimi sorunudur.

ÜRETİYORUZ AMA TÜKET(E)MİYORUZ

Türkiye, yaklaşık 200 milyon zeytin ağacıyla dünyada zeytin varlığı açısından ilk sıralarda yer alıyor.

2023–2024 sezonunda:

Zeytinyağı üretiminde Türkiye, 210.000 tonla İspanya (766.400 ton) ve İtalya’nın (288.900 ton) ardından dünya üçüncüsü.

Sofralık zeytin üretiminde dördüncü sıradayız.

Zeytin ve zeytinyağı toplam ihracatımız 668 milyon dolar civarında.

Ancak bu başarı iç tüketime yansımıyor. Türkiye’de kişi başına yıllık zeytinyağı tüketimi yalnızca 2–2,2 litre. Oysa aynı oran Yunanistan’da 12–14 litre, İspanya’da 11 litre, İtalya’da 10–11 litre seviyelerinde.

Ben evimde yalnızca tereyağı ve zeytinyağı kullanırım. Zeytinimi, güvendiğim üreticiden alırım. Ama bugün bir litre zeytinyağı, birçok aile için ulaşılması güç bir ürün haline geldi. Üreticilerse her sezon “bu yıl kazanabilecek miyiz” kaygısıyla üretim yapıyor. Bu çelişki, sektörün sistemsel sorunlarını açıkça gösteriyor.

VERİM DÖNGÜSÜ VE AĞAÇ TAŞIMA TARTIŞMASI

Zeytin ağacı aşılı fidan olarak dikildiğinde 3–5 yıl içinde meyve verir, 7–10 yaşında tam verime ulaşır. Doğru bakımla yüzlerce yıl boyunca ürün vermeye devam edebilir. Bu noktada sıkça dile getirilen “ağaçları taşıyoruz” argümanına da değinmek gerekir.

Zeytin ağaçlarının taşınması teknik olarak mümkündür; ancak özellikle 50 yaş üzeri bireylerde taşınma sonrası hem yaşama oranı düşmekte, hem de üretim verimliliği ciddi şekilde azalmaktadır. Kılcal kök kayıpları ve çevresel adaptasyon zorlukları nedeniyle taşınan ağaçların aynı düzeyde meyve vermesi çoğu zaman mümkün olmamaktadır.

Bugün zeytinliklerin madencilik ve enerji projelerine açılması yeniden tartışılıyor. Madencilik sektörünün hedefi büyük: Yılda 15 milyar dolarlık ihracat potansiyeli. Zeytinyağı ve sofralık zeytin ihracatı ise 668 milyon dolar düzeyinde. Ancak bu iki sektörün yalnızca ekonomik çıktılarla karşılaştırılması eksik ve yanıltıcı olur:

Madencilik sınırlı ömürlüdür, çevresel etkileri kalıcıdır.

Zeytinlikler, karbon tutar, toprak erozyonunu önler, biyolojik çeşitliliği destekler ve kırsalda istihdam yaratır.

Kamu yararını yalnızca gelir tablosuna bakarak ölçmek, uzun vadeli maliyetleri göz ardı etmektir. Zeytinyağı üretiminde dünyanın lideri olan İspanya’da, güneş enerjisi projeleri zaman zaman zeytinliklerle çakışmaktadır. Ancak burada farklı bir yaklaşım benimsenmiştir:

Agrivoltaik sistemlerle, zeytinlik alanlarda hem tarım hem de enerji üretimi birlikte planlanmakta; üretim kaybı yaşanmadan yeşil enerji projeleri uygulanmaktadır. Bu yaklaşım, “ya zeytin ya enerji” ikilemini aşmak adına dikkatle incelenmelidir.

NESİLLER ARASI SORUMLULUK

Bir ebeveyn olarak, kızıma kimyasal içermeyen sağlıklı bir yaşam sunmak istiyorum. Ateşi çıktığında doktorumuzun önerisiyle yalnızca zeytinyağı ve sarımsakla ateşini düşürebiliyoruz.

Bu, bilgi ve doğaya güvenin sonucudur. Ama bu yöntemin gelecek nesillere aktarılabilmesi için, o zeytinyağının üretildiği zeytinliğin var olması gerekir. Sürdürülebilirlik yalnızca çevresel değil, kültürel bir meseledir. Nesiller arası adalet, bugünkü kararlarımızın gelecekteki yaşam hakkına etkisini gözetmemizi gerektirir.

Zeytin ağacı, binlerce yıldır bu topraklarda yaşayan ve yaşatan bir canlıdır. Onu korumak; yalnızca üreticiyi değil, ekosistemi, sağlıklı gıdayı, kırsal kalkınmayı ve kültürel sürekliliği korumaktır. Gerçek kamu yararı, ekonomik büyümeyle birlikte doğanın, toprağın ve geleceğin korunmasıyla sağlanır. Zeytin ağacı bu vizyonun merkezinde durmaktadır. Onu yerinden etmek, yalnızca bir ağacı değil; bir yaşam biçimini yerinden etmektir.

 

https://www.konutveyapi.com/zeytin-dali-neden-kiriliyor-makale,818.html